19 Ocak 2015 Pazartesi

Sıradan Bir Gün


Kafamda bir sürü soru varken ben bir yandan bizi bırakmak zorunda kalan yardımcımızın yerine harıl harıl ütü yapıyorum. Ütü yaparken bir yandan düşünüyorum
acaba emlak vergisinin ilk taksidini Emel anne ödedi mi, haftasonu arkadaşlara Bursa'ya gideceğiz park yatakları hala duruyor mu, giderken Arya'nın uyku düzeni ne olacak, Arya sürekli mızıl mızıl buaralar bu 2 yaş sendromu mu yoksa çıkan 3 azı dişi mi, bizi yardımcımız gerçekten bırakmak ZORUNDA kaldığı için mi bıraktı yoksa yalan mı söyledi ( o kadar trajikomik hatta üzücü hikaye duyunca insan şüphelenmeden edemiyor ), Kasım ayından beri bilyon tane iş görüşmesine gittim bir tanesi bile düzgün geçmedi  problem ben de olabilir mi, yıllar önce ütü yapmayı çok severdim şimdi bana nasıl eziyet geliyor, vıdı vıdı bıdı bıdı, biraz politik kaygılar, biraz annesel düşünceler, biraz kadınsal duygusallıklar hepsi birarada zihnimde bir oraya bir buraya gezinirken ve harıl harıl ütü yapmaya çalışırken biranda ayılıyorum. Daha yerleşemediğimiz evin çatı katı perişan durumda kolilerde yerleşmeyi bekleyen yazlıklar yerlerde, yetmemiş kitaplıktan tapas tarifleri kitabı çıkartılmış hımmm bu beni kesmedi bir de şifalı bitkiler kitabına bakayım denilmiş o da yetmemiş kadının mitolojideki yeri kitabıyla son bulmuş dağınıklık.

Kendime gelmemle Arya'ya ricalarda bulunmaya başlıyorum ;

B:Arya'cım dağıttın kitapları toplar mısın???
A:ToplaMıcam!!!
A:Kucamaaaa ( yani beni kucağına al)
B:Seni kucağıma işim bitttiği zaman alabilirim , lütfen sen de bana yardım et çabuk bitirelim.
A:İsteMiyom
B: Ama Arya'cım, sabahtan akşama kadar tüm evi dağıtıyorsun bebeğim,bende peşinde dağınıklık topluyorum, oyun oynayamıyoruz bak. Hadi gel toplayalım.
A:Olsun, toplaMıcam.

Tam o arada telefon çalıyor, sevgili kişi arıyor. Onunla konuşup biraz rahatlıyayım derken Arya elimdeki ütüye atlıyor ve ortalık karışıyor,ben feryat figan bağırmaya başlıyorum ( halbuki ne çok üzülüyorum kendimi bağırırken bulunca).

Sevgili soruyor; iyi misin??? Cevap belli aslında iyi değilim, her anı bin parçaya bölünmüşlük hissiyle geçiriyorum. Bu his beni strese sürüklüyor, panikletiyor sürekli birşeylere yetişme çabası !!! Sonra tekrar hatırlıyorum, anın tadını çıkarmam gerektiğini, bunu yıllardır yapmaya nasıl özen gösterdiğimi, yapamadıklarıma üzülmeyi çoktan bırakmıştım oysa ki annelikle tekrar pörtleyen herşeye yetişme hissi ve yapamadıklarıma üzülme!!! 

Üzüldüğüm, beni strese sokan konular o kadar püften işler ki aslında, şükür edip, kendi içime dönebildiğimde anlıyorum bunu.

Sevgili bir tek gün bile demez niye tek çeşit yemek var bu akşam diye yahut mavi gömleğim niye ütülenmedi. Tek derdi vardır, benim ve kızının mutluluğu!!!

Soruyorum kendime peki o zaman neyi dert ediyorum bu kadar??? Cevap gene belli, yılların öğretisi bu aslında eğer kadın ev haricinde bir işte çalışmıyorsa saçını süpürge edecek ki eşine karşı mahçup olmasın hatta ev haricinde çalışıyorsa bile saçını süpürge edecek ki nede olsa yuvayı yapan dişi kuş görevini her anlamda yerine getirebilsin.

Oysa sevgilinin hiç derdi yok bunlarla ne dişi kuşun görevlerini önemser, ne önüne konulmayan 2. çeşit yemeği, bir tek derdi vardır onun, sevgilisinin ve kızının mutluluğu!!!

Söyle o zaman Gül, derdin nedir senin? Neyin bölünmüşlüğünü yaşamaya layık görürsün kendini? Ne seni bin parçaya böler. Hayat kafana taktığın şeyler için o kadar kısa ki!!! Sen gereksiz detaylara üzülürken, kızının bir gülüşünü, sevgilinin bir bakışını kaçırmaya değer mi söyle???

At üstünde ne varsa sana ağır gelenleri.....





Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Mrs. TikiTaka©