4 Aralık 2013 Çarşamba

Karlar Ülkesi: Kanada











Aslında bu yazı 2 hafta önce yazılan ve bir türlü yayınlanamayan bir yazı, yazıldığında 20-25 cm kar yağmıştı, yayınlandığında ise 37 cm.

*****************

Beklenen oldu ve kış sonunda bana gerçek yüzünü gösterdi. Göstermek ne ki, tokatladı bile diyebiliriz aslında.
Yine sıradan bir haftaya uyanmıştık, erken kalkan yol alır atasözüne çok güvendiğimizden olacak, bizim ev de hayat 5:40' ta başlıyor. Önce Alican'cım gidiyor işe sonra Arya ve ben çıkıyoruz, en son da çekirdek ailemizin kayinçosu terk ediyor evi.
Arya'cım her zaman ki gibi 'astronot tulumu ben giymek istemiyorum, çok istiyorsan sen giy şekerim' diye inga iiii uuıuı diye yaygarasını yaptıktan, onu ve kendimi lahanadan hallice bir hale getirdikten sonra çıktık evden.
Evden çıkmamızla bugün herşeyin zor geçeceğinide anlamış oldum, soğuk yüzüme öyle bir çarptı ki birkaç kere yanaklarımı ovuşturmak zorunda kaldım, bu arada paket halinde arabasının içinde miyaklayan Arya da bir anda sesini kesti. Apartmanın kapısında ikinci bir şok daha yaşadık. Bütün gece kar yağmış ve o karlar bizim yolumuzu kapatmışlar. Bunu görünce tabi ki içimdeki "Komşu Sevinç Teyze" ( çocukken mahallenizde meraklı ve bir o kadar bilgiç komşunuz mutlaka vardır işte benim iç sesim öyle birşey:)) söylenmeye başladı, bir yanda bebek arabasını bulduğum her yerden çekiştirmeye çalışıyorum, bir yandan Sevinç teyzeye laf yetiştiriyorum "kız biraz sussana, nasıl başlarsan öyle gider ,pozitif ol" nağmeleri patlatıyorum ama boşuna aldı bi kere sazı eline "bu nasıl işmiş, 311 arayıp şikayet edecekmiş (karların temizlenmesi için çalışan arkadaşlar!!!), ne cileli insanmış, herkes tıngır mıngır giderken o yaya olarak kuzusuyla yoldaymış, mış miş muş.


Neyse söylene söylene bebek arabasını evden ancak 15 metre öteye anca götürebildim, tabii o da yolun ortasından yürümek kaydıyla oldu, bizi gören araçlar kaya kaya durmaya falan çalışıyor, baktım olmayacak çantadan telefonumu çıkardım, Sms göndermiş sewgulüm Alican diyor ki 'otobüse binin' , ah o Sevinç teyzem yapıştırıyor hemen "kolaysa sen bin" diye. Neyse, kayinçoyu arıyorum ve konuşurken çıkan sesime ben bile inanammıyorum, resmen böğürüyordum diyebiliriz; "bebek arabası yolun kenarında, biz gidiyoruz, gel bebek arabasını alllllll!
Aryayı kucakladığım gibi koştur koştur otobüse yetişmeye çalışıyoruz da kaya kaya ve kucagında 10. 5 kiloyla ne mümkün Neyse ışıklarda yakalıyorum otobüsü tabi hemen kapıya yapışıyorum yoksa durağa yetişip otobüse binmem imkansız, başta kafasını çeviriyor görevli beyyyy, ben kapıya vuruyorum, bizi almak zorunda kalıyor, tabii sonra güzel bir nutuk çekiyor benim herkes gibi durakta beklemem gerektiği konusunda, dış sesim şöyle diyor 'tamam, teşekkürler', ya iç ses Sevinç teyze püfff neler demiyor ki, sıralıyor vallahi baĞzı kötü şeyleri, iyi de yapıyor bence, insanlık yahu, hava -25 derece kucağımda bebe!!!! Neyse bol kaymalı,sıfır kazalı şekilde Arya'yı kreşe, kendimi okula zor atıyorum.
Buraya kadar yaşadıklarımız azmış gibi ikinci bir macera da öğleden sonra bizi bekliyor.
Öğleden sonra saat 3:30 gibi Arya'yı almak için kreşin kapısındayım ve hazırlıklıyım sıfır yükle, elimde sadece Arya'nın "ergobaby 'si". Bir şekilde kreşten çıkıp Aryacımla durağa yürüyoruz, tam durağa gelmek üzereyiz 3 adım kala otobüs bizi gördüğü halde beklemedi tabii ki ( fazladan alabilecekleri 3 saniyelik bir insiyatifleri maalesef yok) biz de başladık durakta beklemeye. Eee tabii bir süreden sonra Arya'cım başladı huzursuzlanmaya, hem üşüdüğünden hem de kat kat giyinmişken ergobaby kangurusunun içindeki sıkışıklıktan. Hadi diğer durağa yürüyelim de etrafa bakarken ilgisi dağılır dedim ama ne mümkün Arya daha çok deliye döndü, yavrucak ellerini ağzına götürmeye çalışıyor, hani bizler üşüyünce ısıtmak için yaparız ya onun gibi. Ya ben de durum nasıl berbat! Arya'yı tutabilmek için eldivenleri çıkarmak zorunda kalmışım, eller mosmor, bir yandan içimdeki Sevinçle mücadele, bir yandan üşüme, kendimizi en yakın bina olan üniversiteye zor attık ve başladık Alican'ı beklemeye, eee onun işten çıkıp bizi almasına neredeyse 1.5 saat olmasına rağmen tekrar dışarı çıkacak gücü ve cesareti bulamadım, neyse ki Arya kendine bir eğlence buldu, anlayacağınız uzun ve zor bir gün oldu bizim için. Umarım bir daha da böyle bir gün yaşamayız.
Karda yaşamayı öğreniyoruz yavaş yavaş ama gerçekten yavaş oluyor. Mesela hala anlayamadığım şeyler var. Örneğin; nasıl oluyorda ben kar çizmeleriyle kayarken, göçmen ablam topuklu çizmelerle kaymıyor bu bir, iki nasıl oluyorda biz kaz tüylü montlarla dolaşırken başka arkadaşlar tshirt -hatta geçen gün gördüm şortla- dolaşabiliyor hakikaten anlayamıyorum umarım geri dönene kadar çözerim sırlarını...




Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Mrs. TikiTaka©