Sevgilim
ve ben bazı konularda enteresan bir çiftiz mesela çok fazla eşya sevmeyiz ancak
konu el uğraşlarına geldiği zaman hastalık derecesinde merakımız olduğunu biz
saklamak istesek bile evimizin durumu eleverir.
Örneğin evin bir köşesinde bir adet klarnet, bir adet anfi, bir adet bas gitar duruyor fiskos köşesi yerine ya da Arya'nın doğumundan önce alınan boya kalemleri, sulu boya setleri, ahşapları yakıp süslenmesine yarayan kalem ve uçları (bunu yeni aldık daha kullanamadık!!!), açılmamış seramik hamurları, kartonlar, renkli renkli bantlar, renk renk ipler, kağıtlar ve en son bilen bilir benim merak sardığım deri çocuk ayakkabısı yapım malzemeleri ve dikiş makinası. Eeee bahar geldi biz çiceksiz, otsuz, domatessiz yaşayabilen insanlar değiliz bahçe malzemelerimiz olmazsa mutsuz oluruz biz. Bazen iyi ki burada apartmanda oturmayı şeçtik bu işleri yapabileceğimiz çok alanımız olmadığı için birçok malzememiz Türkiye'de kaldı diye seviniyorum. Yoksa son evimizden kalma kaç metre olduğunu hatırlamadığım hortumumuz, keserimiz, küreğimiz ve tırmığımız ve bahçe işlerini yaparken kullandığımız hasır şapkalarımız hala bizi beklemekte. Düşünün ki Türkiye’den taşınırken annecim bana yardım ediyordu ve kendisi bir dönem boyunca sürekli “Arya büyüyünce hiç kırtasiye malzemesi almayın, bunlar Arya'yı üniversiteye kadar götürür” diye söylendi. Ama gel gör ki Kanada’da bile yeni koliler yaptık kendimize.(napacaksın bizde bu şekiliz arkadaş:))
Örneğin evin bir köşesinde bir adet klarnet, bir adet anfi, bir adet bas gitar duruyor fiskos köşesi yerine ya da Arya'nın doğumundan önce alınan boya kalemleri, sulu boya setleri, ahşapları yakıp süslenmesine yarayan kalem ve uçları (bunu yeni aldık daha kullanamadık!!!), açılmamış seramik hamurları, kartonlar, renkli renkli bantlar, renk renk ipler, kağıtlar ve en son bilen bilir benim merak sardığım deri çocuk ayakkabısı yapım malzemeleri ve dikiş makinası. Eeee bahar geldi biz çiceksiz, otsuz, domatessiz yaşayabilen insanlar değiliz bahçe malzemelerimiz olmazsa mutsuz oluruz biz. Bazen iyi ki burada apartmanda oturmayı şeçtik bu işleri yapabileceğimiz çok alanımız olmadığı için birçok malzememiz Türkiye'de kaldı diye seviniyorum. Yoksa son evimizden kalma kaç metre olduğunu hatırlamadığım hortumumuz, keserimiz, küreğimiz ve tırmığımız ve bahçe işlerini yaparken kullandığımız hasır şapkalarımız hala bizi beklemekte. Düşünün ki Türkiye’den taşınırken annecim bana yardım ediyordu ve kendisi bir dönem boyunca sürekli “Arya büyüyünce hiç kırtasiye malzemesi almayın, bunlar Arya'yı üniversiteye kadar götürür” diye söylendi. Ama gel gör ki Kanada’da bile yeni koliler yaptık kendimize.(napacaksın bizde bu şekiliz arkadaş:))
Bunu neden anlattığıma gelince, ben dikiş makinasını yeni aldım ve tahmin edebileceğiniz gibi malum sebepten. Türkiye'de herkesin bildiği gibi yurtdışında zanaat meslek grupları çok güzel paralar kazanırlar çünkü saatlik ücretleri çok fazladır. Yani bir tesisatçı evinize 100 dolara sadece gelme parası alırken, bir pantolon paçası kaça yapılır bir düşünün?!?!?!. İşte sordum soruşturdum ve herkesin evinde ufakta olsa bir dikiş makinası olduğuna ve herkesin terzilik işlerini kendilerinin hallettiğine kanaat getirdim sonra zaten yıllardır istediğim makinayı aldık getirdik evimize.
Makina eve gelince bizi bir görmeniz
lazım, çocuklar gibi şen ve heyecanlıydık. Makinayı kurduk ve başladım
dikmeye. İlk deneme olarak Arya'ya etek diktim ve aslında kendim bile şaşırdım
nasıl yaptığıma. Çünkü daha önceden böyle bir tecrübem olmamıştı. Ama birazcık
dikişin içinde büyümüşlüğüm olduğunu saklayamam. Ben küçükken anneannem bana
kıyafetler dikerdi son zamanlarda hatırladığım ise annemin bana
üniversitedeyken ketenden elbise ve etek diktiğidir. Evin kadınları dikişle
uğraşırken bende ortalarda dolanır ara ara bunu neden böyle yapıyorsun diye
sorardım.
Kendi başıma kalıp çıkartıp eteği
dikince, fark ettim ki evet evimizde birçok kişinin ilgisini bile çekmeyecek
eşyalar var. Ancak biz bunların hepsini kullanıyoruz ve hepsine Arya'yı dahil
ediyoruz. Bana kalırsa bu onun için çok güzel bir kazanım olacak.
Bizim ev ortamını hayal etsenize , ben ayakkabı için masada deriler kesiyorum, Alican koltukta oturmuş gitar çalıyor, Arya ara ara bizim yanımızda ara ara oyuncaklarıyla oyunlar oynuyor. Akşam yemeğine olacakmış, acaba bu hafta çamaşırları katlama sırası kimin ya da evin kayınçosunu akşam yemeği için çağırsakta dönüşte çöpleri atsa gibi zihni-sinir fikirler anne babanın kafasını kurcalarken, Arya büyük bir olasılıkla çevresinden alabileceği ne varsa alıyor. Eğer büyüdüğünde onu doğru yönledirebilirsek belki de tasarımcı olur?!?!?! pardon pardon bugünlerin deyimiyle "designer" :) (ben buaralar bu kelimeyle çok eğleniyorum yahu, hoşuma gidiyor. Occupation: Design:)))
Peki ya benim hobim yoksa o zaman
nolacak diye soran anne - baba olursa. Onlara cevabım şu olacak birazcık daha
düşün gerçekten hiç hobin yok mu ??? Belki fanatik Fenerbahçelisin, belki hamur
işlerine merakın var pasta yapmayı seviyorsun, belki blog yazmayı seviyorsun,
belki burçlara merakın var, belki mahallenin kedilerine yemek yapıyorsun veya
her ay bir kitap bir dergi okuyup bitiriyorsun ya da haftasonları saatlerce
bulmaca çözüyorsun. Hobin olması için illa ki su sporlarıyla uğraşıp
ahşap boyama kursuna gitmen ya da ciddi paralar ödeyip bir yerlere üye olman
gerektiğini hiç sanmıyorum?!?!
Dedikleri gibi çocuğunuzun gelişimi
için mutlaka bir hobisi olsun, olsun tabi ki ama ben böyle zorunluluk ifadeli
cümleleri hayatım boyunca sevemedim gitti. Arya doğduktan sonra ise iyice
nefret eder oldum. Çünkü çocuk sahibi olmak devamlı onun için en iyisini
yapıyor muyum endişesiyle birlikte yaşamak demek. Birilerinin çıkıp evet
çocuğunuz hafta en az 5 saat piyano çalmalı diğeri çıkıp kasları için mutlaka
ve mutlaka yüzmeye gitmeli, başka birisi çıkıp her çocuk bunları hak ediyor
dediği zaman işin doğal sürecinden saptığını düşünüyorum. Hobi dediğin şey
çocuğunun yapmaktan keyif aldığın birşey olmalı. Bir kurstan diğerine koştur
koştur gitmesine gerçekten ne gerek var diye soruyorum kendi kendime ve
cevabımı buluyorum. Aslında günümüzde birçok konuda olduğu gibi
"çocuklarımıza hobi kazandırmak", "çocuk gelişimini sağlıklı bir
şekilde tamamlamak" adı altında bazen işin sonu “Aile yarışıyor”
yarışmasına döndüğü gerçeği. Dediğim gibi aileler zaten sürekli en iyinin, en
doğrunun peşindeyken, çat diye bir bakıyorsun arkadaşın facebookta şöyle
birşeyler paylaşmış; "saat 10:30 itibariyele yüzmedeYİZ, saat 13:00 itibariyle
drama dersiMİZ var, saat 15:00 itibariyle tiyatrodaYIZ ( Şu "biz"
kavramı ise ayrı bir konudur, kitap yazılır doğrusu:)))
Belki yazdıklarım biraz aykırı
gelmiştir ama her birimiz ayrı ayrı özelliklere sahip bireyleriz ve
çocuklarımız bizleri rol model olarak görmekteler. Bu yüzden ebeveynlerin
hobilerinin onları yönlendireceğini göz ardı etmeyelim. Çocuklar ailelerin
hobilerine dahil olarak, bu kavramları hayatlarına sokabiliyorlar. Mesela baba
boş zamanlarında fotoğraf çekiyorsa bir süre sonra çocuğu da onunla fotoğraf
çekiyor. Anne pasta yapıyorsa çocuk da onunla birlikte pasta yapmaya
başlıyor.
Aslında durum o kadar karmaşık
değilken, ne gereği var çocuklarımızı bir yarışın içine sokmaya.
Hayatlarımız zaten bir koşturmadır gidiyor onların hayatlarınında bizimki kadar
yoğun olmasına ne gerek var.
Bol gülüşlü günler....
Harika yazmışsın bol hobili biri olarak kızım da ne isterse onu yapsıncılardanım. Ancak şunu da göz ardı etmemek gerekir ki hobi olarak sosyal medyayı kabul eden ve telf elinden düşürmeyen bir anne topluluğunun çocuklarının tek hobisinin tabletler olması kaçınılmaz gibi görünüyor
YanıtlaSilGece resmen aklımdan geçeni okumuşsun. O topluluğa değinmemek için kendimi nasıl zor tuttum, burada olup halimi görmen lazımdı:) artık o konu başka bir yazıya.
Sil