14 Mayıs 2014 Çarşamba

Kara Elmas Diyarı

Yazıp yazıp kaçıncıya siliyorum kimbilir. O kadar çok şey söylemek istiyorum ki  kelimeler düğüm olup kalıyor içimde.Sonra takadim  kalmıyor klavyenin başında öyle boş sayfaya bakakalıyorum.
Aklım almıyor bir türlü olanları. Kurtarılan işçinin 'çizmelerimi çıkartayım mı' diye sorması...

Kimin aklına gelir yerin altından yeni kurtarılmışken çizmelerinin sedyeyi kirleteceği. Aslında birçoğumuz bu sorunun cevabını biliyoruz ama yazamadık, çizemedik, söyleyemedik bağıra bağıra. Onun yerine işte insanlık,işte saflık, işte temizlik dedik. Kimin aklına gelir biliyor musun???? Garibanın, doktor kuyruğunda ellerinde o kadar yıkamasına rağmen çıkmayan kömür karasından dolayı hor görülen ya da babası çöpçü diye arkadaşlarının güleceğini,alay edeceğini bilip "Öğretmenim, babam belediyede  işçi  " diyerek babasından utandığı için yıllarca kendini ezen öğrencinin  ya da sırf üstü başı pis diye koca belediye otobüsünde bir tek onun oturduğu koltuk yanı boş kalan emekçinin aklına gelir, onlar bizimle birlikte yaşarlar ama bizim onları fark etmemiz için ya göçük altında kalmaları ya da tersanede metrelerce yüksekten düşüp  son nefeslerini verirken karıma iyi bakın demesi gerekir.

Soma'da yaşadığımız olay toplum olarak bizim ayıbımız bunu sadece mevcut hükümete bağlamak, sosyal medyada paylaşımlarda bulunmak klavye başında vicdan rahatlatma hareketlerimizden öteye gidememektedir çoğu zaman.

Düşünün bir kere 19 yıldır imzalanmayan maden güvenlik sözleşmesinden birçoğumuzun ne zaman haberinin oldu ya da muhalefet partisi Soma ile ilgili soru önergesi verirken ve reddedilirken neredeydik? Bu soruların cevaplarını başkasına değil sadece kendimize vermemiz yeterli olacaktır. 

Herkesin dediği gibi söylenecek çok söz, sorulacak çok sorular var yaşananlara ama önce kendimizle heseplaşmalıyız, canlar gitmeden, ateşler ocaklara düşmeden önce BEN neredeydim diye sormalıyız.


Ve son olarak;

Madenciden

İndim maden ocağına kara elmas diyarına
Yeryüzü sıcak olsun diye dost
Yıllar boyu kazma salladım buskunca bu zindanda
Çocuklarım gülsün diye dost
Oysa bizim evde gülen yok

Yürü derler yürü derler açlığa yürü derler
Kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler
Günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler
Yalanlara artık sabrım yok

Bugün maden ocağına kara elmas diyarına
İnmedik selam olsun sana dost
Ölesiye ışık hasretiyle solmuş bu yüzlere
Grev grev güneş doğmuş dost
Artık kaybedecek birşey yok

Yeraltında ezilenler yeryüzüne seslenirler
Madenler bizim derler gerekirse ölüm derler
Günü geldi grev derler dost
Artık kaybedecek birşey yok

Zonguldak
Yerin derinliklerinden geldiler
Ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle
Ne kadar diplere bastırılsa
O kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin
Ağır ağır geldiler
Sonra hergün geldiler artarak geldiler
Kadınları çocukları ve alkışlarıyla
Yoğurt mayalar gibi geldiler
Pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi
Su gibi ateş gibi
Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına
Yeni yollarla tanıştı ayakları
Her gün yeni kabuklar çatladı
Yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini
Bir kent oldular sonunda
Ve adını değiştirdiler ülkenin

Şiir: kemal özer
Söz-müzik: grup yorum













Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Mrs. TikiTaka©